neden olmasin? tum bu metinleri mesin kapli bir dosyanin icine tikistirip mantarli olu yesil bir nehrin pisligine savurabilirim. Buna gucum var. Mazgallarin ustunde dimdik dikilip, bunca sanayinin kirli bacalarini karsima alip, mavi bir gogun altinda, mazgallarin deliklerinden gozuken bu yesil nehrin sularinda kelimelerimin harf harf eridigini izleyebilirim. Boylelikle laf kalabaligim son bulur. Uzun ve mesakkatli cumleler bir cup sesinin ertesinde feraha erisir. Ne diyorum? Fazla bir sey degil, eksik de degil. Hep ayarinda olmasi icin ugrasanlardanim ben. Ne eksik, ne fazla, kivami iyi tutturulmus, has bir sutlac kadar leziz. Kelimeleri, cizgileri, isaretleri, sesleri, imgeleri dengelemek icin ugrastim hep. Sanki hayatta mutlu olmanin sirri dengeyi bulmaya bagli. Dengeyi bulma aninda isiyan ve karnimda yuzlerce karinca dolandiran sessiz bir heyecan sakli. Dengeliden dengeye, dengesizden denyoya uzanan sifat araliginda yer degistirip durdum cogu zaman. Sifir noktasina yaklastikca tanimlanabilir olma ihtimalim yukseldiginden, uclara gitmeye, sonsuza gitmeye korktum hep. Dengede ve ortada ve tanimlanabilir olana, dolayisiyla sifir noktasina yakin bir yer edindim kendime. Ne keyifsiz! Matematikten anlamadim hic.
Kim ne derse desin, hayat sadece insani ehlilestiriyor. Otur oglum, yapma oglum, kos yakala oglum. Allah belami versin, koca bir paket fistik alip, tuza yatirip sabaha kadar yiyecegim. Bir keresinde cok sevmistim, asiktim cok yani. Sanki yuz elli donumluk bir pamuk tarlasina sahiptim; oyle beyaz, oyle yumusak bir cocuktu. Bir barda tanismistik. Ben pistte dans ediyordum en futursuz halimle. Arada bir basimi kaldirip etrafa bakiyordum. Sonra bir kosede onu gordum. Dingin ve istekli bakiyordu bana. Kahverengi bir postaci sapkasi, cizgili mor bir gomlegi ve pantolonunun cebine gizledigi kemikli elleri vardi. Yanina gittim, yakindan baktim ona. Kirmizi ve mavi isiklar altinda herkes daha guzel ve huzunlu gozukur. Bir sey demeden ust kata ciktim, burasi daha sakin. Arkamdan gelmesini umdum, arkamdan geldi, gulumsedi, elimi sikti. Konustuk. Ne konustugumuzu hatirlamiyorum, kac saat o izbe barin ust katinda kaldigimizi da hatirlamiyorum. Disari ciktigimizda kulaklarimiz cinliyordu. Hafif hafif yagmur yagiyordu. Alacakaranlik filan degildi henuz, hava hala karanlik. Arabalarin isiklari pus pus. Konusmaktan yorgun dusmus, montlarimizin icine gomulmus iki guzel cocuktuk.
Bilmiyorum, ne basini getirebildim, ne sonunu. Edepsiz kelimesiyle becereksiz kelimesini birbirine karistirdim hep. Az biraz daha az beceriksiz, hallice edepsiz olaydim, bi parca anlayaydim matematikten, dengeden, denklemden, esitsizlikten, o zaman belki diyorum hep o zaman, bir sekilde-eminim bak bundan-hala asik bir adam olarak yasardim ve asik olunan.
Tuesday, December 4, 2007
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment