Ayla aramış, çıkmamışım. Bir daha aramış, yine çıkmamışım. Ama arayanın kendisi olduğunu anlamamı sağlayacak sesler çıkarmış ikişer saniyelik. Gündüz vakti, o kalın sesiyle konuşmaya çalışırken çıkan kelimelerin nasıl yer yer cızırdadığını, bazen de nasıl kaybolduğunu çok iyi biliyorum. O cızırtıdan iki tane bırakmış telesekretere. Sonra bir daha aramış bu sefer konuşmuş.
“Tatile gidelim diyorum. Bir arkadaşın Urfa’da kışlık evi varmış. Halılar, kilimler. Su merakına, sahile gerek yok, gidelim, gerekiyorsa rezil de oluruz, oralar boştur. Şöyle bağır çağır eğleniriz. Ara beni, tepem atmasın canım”
Urfa, tatil, Ayla. Hayır diyemeyeceğimi hissediyorum. Bir sonraki mesaj başlıyor.
“Merhaba Fecri Bey, Sizi Kurtulun! firmasından arıyoruz. Tüy dökücü kremimizle ilgili yapmış olduğunuz şikayet elimize ulaşmıştır. Bizi tekrar arayın, konuyu yetkili kişiyle tartışmanızı sağlayalım. Üzülen müşteri bizi de üzer, iki taraf da üzülünce memnuniyet eksilir. Bunun olmasını istemeyiz. Bizimle tekrar görüşene kadar ürünü kullanmaya ara verirseniz seviniriz. Sevgiler.”
Numarayı hemen geri arıyorum. 3 kez çaldıktan sonra bant kaydı çıkıyor. Birkaç insan çığlığı ya da kahkasından sonra “Kurtulun! a hoşgeldiniz. Kurtulmak istediğiniz şey kıllarınızsa 1’i, tırnaklarınızdaki sarımtrak renkse 2’yi, göbekte biriken pamuklarsa 3’ü, annenizin dırdırıysa 4’ü, tatil sonrası sol bileğinizden gitmek bilmeyen saat iziyse 5’i, hayatınızın kendisiyse 9’u tuşlayın. Şikayet dile getirmek istiyor, ya da önceki şikayetinizin durumunu merak ediyorsanız yıldıza basın. 1’e basıyorum. Daha farklı bir ses kıllı bölgeniz, kollarınızsa 1’i, yüzünüzse, 2, götünüzse 3’ü tuşlayın, ayak tabanınızsa telefonu kapatın buyuruyor. Tam ne yapsam diye düşünürken bant kesiliyor
-Fecri Bey?
-Merhaba.
-Merhaba Fecri Bey. Keyifler?
-Adım Fecri değil.
-Sistemde öyle görünüyor ama Fecri Bey.
-Datanızda bir karışıklık çıkmış olmalı. Maalesef ben Fecri bey değilim, ürünlerinizden de hiç kullanmadım, bu yüzden de bir şikayetim yok.
-Bakın şimdi üzüldük.
-Kusura bakmayın.
-Dert değil. Yardımcı olabileceğimiz başka bir şey var mı?
-Fecri Bey’in derdini merak ettim. Anlatırsanız dinleyecek kadar vaktim var.
-Normalde bunu sizinle paylaşmamam lazım. Ama vaktiniz varsa, değerlendirmek isterim. Fecri bey topuğundaki ne yapsa kopartamadığı bir kıldan şikayet ederek aradı bizi. Bir papatya dalı kalınlığında, koyu siyah, parlak ve sivri uçlu bir kıl. 4 cm kadar uzamış, o boyda durmuş. Tüy dökücü kremimizden istedi. Tabanda kullanılmadığını söyledik. Kollarım için istiyorum dedi. Hepsi sistemde kayıtlı. İsterseniz dinletebilirim.
-Yok, inanıyorum size. Sonra?
-Sonra, ürünü yolladık Fecri beye. 2 hafta sonra zehir zemberek bir mektup yazıp yollamış, “tabanımdaki kıl koptu, ama şu an yerinde bir papatya dalı çapında bir delik var. Bakınca içim görünebiliyor. Bunu kimseye yapmaya hakkınız yok” diye söyleniyor. Kendisine size de bahsettiğim ses kaydını yolladık suçun bizde olmadığını hatırlatmak için. 2 gün sonra kısa bir cevapla karşılık verdi. “Ürününüzü vücudumun her yerinde deniyorum, muhakkak başka bir problem daha çıkacaktır, terbiyesizliğinizi şirketinizle ödeyeceksiniz. Telefon menünüze şimdiden “bizden kurtulmak istiyorsanız 7'yi tuşlayın” seçeneğini ekleyin” diyor.
-Anladım.
- Peki Fecri Bey tanıdığınız biri mi?
-Hayır, hiç Fecri diye birini tanımadım.
-Siparişi verirken sizin numaranızı kullanmış ama sistemde öyle görünüyor.
-Mümkün değil. İzninizle kapatabilir miyim?
-Tabii. Kurtulun! iyi günler diler.
Kafam bulanıyor. Bütün bunları Kerem yapmış olabilir mi diye düşünerek sinirleniyorum. Tam o sırada aklıma geliyor. İki sene önce Ayla, Kerem, Deniz ve ben çıktığımız tatilde Deniz’in sağ tabanının altında bir delik olmuştu. Acısız, kansız, kızartısız bir delik. Ama tadımız o kadar kaçmıştı ki geri dönmek zorunda kalmıştık. Deniz ayağını alçıya aldırmıştı 3 haftalığına, delik yok olmuştu. Bir de peynir yemeyi kesmişti bir süreliğine. Çözüm alçıdan mı peynir eksikliğinden mi geldi anlamamıştık ama mutlanmıştık. Ayla pek ilgilenmemişti Deniz’in ayağındaki delikle. Ne zaman lafı açılsa sıkıldığını belli eder, konuyu değiştirirdi. Kerem’in fotoğraf makinası bile patavatsızca fotoğraf çekmeyi kesmişti. O deliğin fotoğrafını çekmediğine hala inanamıyorum... 4- 5 ay olmuştu konuşmayalı Deniz'le, fazla düşünmeme izin vermeden Deniz’i arıyorum, annesi çıkıyor telefona. Deniz’i isteyince telefonda konuşmanın kibarlığıyla olacak tuhaf bir aksanla “Deniiiz” diye bağırıyor. Haber alamayınca telefonu biraz daha uzaklaştırıyor ve “Fecri, Deniz’in odasına çık da bir haber ver, ona telefon var” diyor. Fecri cevap vermiyor. Babası mı yoksa kardeşi mi yoksa ev kedileri mi diye düşünemeden Deniz’in sesini duyuyorum.
-Alo.
-Deniz?
-Hah, ben de seni arayacaktım. Ayla’yla haberleştik, Urfa’ya gidiyormuşuz.
-Evet, öyleymiş.
-Ayla şnorkel de getirin diyor, balıklıgöle dalacamışız gece yarısı korumaları atlatırsak.
-Olur.
-Bir saniye beklesene
Deniz yanındaki biriyle anlaşılmaz bir şeyler konuşuyor. Kısa süre sonra geri dönüyor.
-Seni sonra arasam olur mu? Arayamasam da görüşeceğiz zaten.
-Olur.
Telefon aniden kapanıyor. Deniz’in tabanı, balıklıgöl, Fecri, şu tuhaf kurtulma şirketi bana fazla geliyor... Kaç kez yatağa girersem o kadar kez yataktan çıkıyorum. Boynuma naneli bir yakı yapıştırıp klozetin üzerinde “Şeylerin Tarihi”ni okumaya başlıyorum.
No comments:
Post a Comment