Ayla kıpırtısız ama parıltılı bir kadın. Kapıyı çaldığında arkaya kıvrılan işaret parmağının kırışıklıklarında toz biriktirebilecek, göz farı sürdüğü kapaklarda iplik iplik renk toplayabilecek kadar yaşlı; o yeşil elbisenin altına kırmızı ayakkabı giyebilecek kadar da küçük. Elinde 4 paket makarnayla geldi. Teker teker anlattı "bu makarnaları şu buğdaydan yapıyorlar, bilmemnerede özenle kesilip bu paketlere konuyor" diye. Dinleyemedim anlattıklarını ama alıp çekmeceye koymayı da bildim boruları.
Kadının kibar pervasızlığı çok hoşuma gidiyor. Yediklerinden küçük ısırıklar alıp peçetenin bir kenarıyla dudak ucunu bir kenarıyla da göz pınarını silmesi mesela... Peçeteyi tabağın yanında en doğru yere koyduktan sonra en beklenmedik anda "insanın göt deliği ne tuhaf" dedi. Ayla işte. Komik kadın ve amorph objelerden pek haz etmiyor. Biraz lafladık, muhabbeti deliklerden savuşturmaya çalışırken etrafımızda ne kadar çok delik olduğunu fark ettim. Tuzluklar, ocak gözleri, çekmeceler, lavabo, çeşme, pipet, anahtar, asansör, burun, çamaşır makinesi. Her şey alıp vermekle ilgiliymiş meğer. Sınırları çizilmiş deliklerin içine sokuşturulmasıyla bir şeylerin... Ayla'ya söyleseydim aklımdan geçenleri o kıtırlı kahkasından atarak parmaklarını havada sallardı "bunlar boşuna yok" diyerek. Gülümsüyorum Ayla'nın düşüncesizliğine.
Saat dörde doğru yüzümün ifadesinden vaktimizin dolduğunu anlayarak, "Ben gideyim, Dobo acıkmıştır" dedi. Dobo kim diye sormadım. Sorsam biraz daha kalacaktı, gitsin istiyordum. Kapının önünde gitmeden evel 15 dakikalık konuşmalarımızın bir pratiğini daha yaptık, dudağımın kulak mememe en yakın kısmından öptü. Bu kadınla ilgili her şey çok fiziksel. Bazen içine tanıdığım ölü yazarların 26sının ruhunu tıkıştırmak istiyorum. Herhangi bir deliğinden. Parmaklarımla.
Ayla gidince rahatladım. Bir limonata yapıp bahçeye çıktım. Rüzgarın bana sormadan yaprakların yerini değiştirmesine sinirlenip birkaç favori yaprağı bantladım yere. İçeri girdim. Yapılacak çok iş, boşa harcanacak çok zaman vardı.
Duvardaki bir lekeye baktım, bir sitcom başlasın umdum. Uyumuşum.
No comments:
Post a Comment